Modern politikada propagandanın icadı ile “düşman” imgesi, kitlelerin mobilize edilmesi ve toplumsal birliğin sağlanması için kullanıldı.
Artık kimse bize haber vermeyecek
Hemen şu tepenin ardında
Saldırmaya hazır ve müsellah
Bir düşman taburu durduğunu
Çünkü gerçekten yok
Böyle bir ordu
Bir düşmanımız kaldı
Kendi
Dudaklarımız
Arasında.
(İsmet Özel, Naat)
İnsanlık tarihinin hemen hemen her döneminde, bireyler ve toplulukların düşman yaratma eğiliminde olduğu dikkat çeker. Yine tarihsel bir açıdan baktığımızda düşman yaratma eylemi bireylerin, toplumların ve hatta ulusların kimliklerini ve varlıklarını inşa etmesi adına önemli bir araç olmuştur.
Kimi zaman tehdit olarak algılanan dış bir unsur, kimi zaman ise yalnızca farklılıkları ile ön plana çıkan bir "öteki," düşman figürü olarak belirlenmiştir. Bu süreç, psikolojik, politik, kültürel ve varoluşsal dinamikler ile şekillenir. Ancak düşman yaratma eylemi, sadece bir savunma mekanizması şeklinde anlaşılmamalı, aynı zamanda bir kimliğin tanımlanması, kendini veya ait olduğun topluluğu değerli hissetme ve güç pekiştirme stratejisi olarak işlev görür. Psikolojik, varoluşsal, politik ve kültürel boyutlarıyla birbirini besleyen bu eğilim, toplumsal yapıların şekillenmesinden savaşların çıkışına, destanlardan masallara kadar her alanda etkisini gösterir.
Psikolojik açıdan, düşman yaratma eğilimi bireylerin ve grupların “ötekini” tanımlama ihtiyacıyla ifade edilebilir. Bununla birlikte düşman yaratma hem birey hem de grup için birleştirici bir unsur olabilir. Diğer açıdan düşman yaratma, bireyin ve toplumun sorunlarını dışsallaştırdığı bir projeksiyon alanıdır. Mesela bireyler ve toplumlar sorunlarıyla yüzleşmek yerine, bu sorunları bir düşmana yansıtır. Bu davranış kalıbı ise sorumluluk duygusunu ve özeleştiri kültürünü zayıflatır.
Varoluşsal açıdan bakıldığında, düşman yaratma eğilimi, bireyin kargaşa ve belirsizlik karşısında kendi mevcut konumunu ve durumunu koruma çabasının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Düşman imgesi, karmaşık dünyanın nedenlerini basitleştirir. İyi ve kötü, dost ve düşman gibi kesin ve basit kategoriler sunar. İnsanları bu basit kategorilerle düşünmeye sevk eder. İnsanlar belirsizliklerle ve yüzleşmek konusunda cesaret edemediği şeylerle baş etmek yerine, sorumluluğu dış bir unsura yükleyerek hafiflik duygusu yaşarlar. Bu yüzden, toplumsal kriz anlarında düşman imgeleri özellikle daha fazla tedavülde olur.
Ayrıca belirtmek lazımdır ki düşmanın somut bir varlık olması her zaman gerekmez. Düşman hayali bir nitelikte de olabilir. Düşman, yaratılabilir. Bu aşamada Emin Alper’in “Tepenin Ardı” filmi ifadelerimizi somut kılmak adına muazzam bir örnektir. İnsanın kendisiyle yüzleşemeyip hatayı sürekli başkalarında aramanın ya da birtakım iktidar ilişkilerinin devamlılığı için düşman imgesinin işlevi bu filmde görülebilir. “Tepenin Ardı”, düşmanlık duygusunun ilmek ilmek örülmesi ve hayali bir düşman imgesinin yaratılması serüvenini etkileyici bir şekilde anlatır. Ataerkil toplumun lideri baba, ailesini, tepenin ardında yarattığı ve herkesi inandırdığı hayali düşmanla ayakta tutmaya çalışır.
Düşman yaratmanın politik açıdan işlevselliği ise şöyle ifade edilebilir:
Tarihsel perspektifle incelediğimizde, güç odakları ve siyasi yapılar düşman yaratma eğilimini bir strateji olarak kullandığı görülür. Özellikle modern ulus devletler ve propagandanın icadı ile “düşman” imgesi, kitlelerin mobilize edilmesi ve toplumsal birliğin sağlanması için kullanılmıştır. Modern politikada, düşman yaratma, popülizm ve propaganda ile ilişkilendirilebilir.
Mesela bir düşman figürü sayesinde toplumu bir arada tutmak ve dikkatleri asıl sorunlardan uzaklaştırmak mümkündür. George Orwell’ın 1984 adlı romanında, "Emmanuel Goldstein" figürü bunun çarpıcı bir örneğidir. Rejim, bu düşmanı yaratarak toplumu bir arada tutar ve sürekli bir tehdit algısı ile kendi meşruiyetini pekiştirir. Modern dünyada da düşman yaratma, siyasal kutuplaşmalar ve savaş politikaları ile kendini birçok açıdan gösterir. Politik arenada, düşmanların varlığı, güç sahiplerine “öteki”nin tehdidi karşısında halkı birleştirme ve kendi meşruiyetini perçinleme fırsatı sunar.
Diğer bir bağlam isekültür ve sanat vasıtasıyla düşman imgesinin estetize edilerek kolektif bilinçte yer etmesinin sağlanmasıdır. Masallar, destanlar ve modern sinema, iyi ve kötü arasındaki çatışmayı temel alan düşman imgeleriyle doludur. Mesela Hollywood sinemasındaki düşman imgeleri, toplumsal algıları şekillendirmeye hala devam etmektedir.
Geçmişten ve günümüzden örnekler vermek gerekirse:
1) Soğuk Savaş döneminde, Hollywood filmlerinde Sovyetler Birliği ve komünizm tehdit unsuru olarak sıkça işlenmiştir. Özellikle 1950'ler ve 60'larda çekilen casus filmleri (The Manchurian Candidate) ve aksiyon filmleri, Sovyet ajanları ve komünist ideolojiyi şeytanlaştıran imgelerle doludur.Bu dönemde düşman, totaliter rejimlerin simgesi olarak sunulmuş ve Amerikan değerleri ile özgürlüğü tehdit eden bir unsur haline getirilmiştir.
2) 11 Eylül saldırılarından sonra, Hollywood filmlerinde düşman imgesi olarak Ortadoğulu "teröristler" sıklıkla kullanılmaya başlandığı görülür (Zero Dark Thirty, AmericanSniper). Bu imgeler, genellikle Müslüman kimlikler üzerine inşa edilmiş ve terörizmle özdeş kılınmıştır. Bu filmler, "Biz ve Onlar" ayrımını pekiştirmiş, Batı'nın medeniyet ve güvenlik anlayışını yücelterek Doğu'yu kaotik ve tehdit edici bir coğrafya olarak göstermiştir.
Bu anlattıklarımız düşman imgesinin kültürel bir bağlamda yaratılan ya da öğretilen bir şey olduğunu göstermektedir. Bu tür önyargılarla ve stereotiplerle mücadele etmek için gerekli olan en önemli unsur eleştirel düşünme becerilerini geliştirmek ve kültürel çeşitliliği görmezden gelmemektedir. Aynı zamanda empati duygusunu geliştirmek “öteki” imgesini zayıflatabilir ve her zaman akılda tutmak gerekir ki düşmanlarımız Orwell’in yarattığı hayali karakter Emmanuel Goldstein gibi esasında var olmayan ancak bizleri meşgul eden bir unsur olabilir.