“Tarihten önce tarihçiye bakalım” vecizi tartıştığımız meseleler gündeme geldiğinde her daim karşılaşabileceğimiz bir motto halini almıştır; ancak artık tarihçiden önce biraz da olsa teoriye bakalım diyebiliriz. Bunun için Alun Munslow’un dilimize kazandırılan “Geçmişi Yaratmak: Tarihi Yazmak ve Yeniden Düşünmek” isimli kitabını hararetle önerebiliriz.
Tarihi yeniden düşünmek için bir fırsata ihtiyacımız neden olsun sorusuyla başlayabiliriz. Tarih sohbetlerinin böylesine yaygın olduğu bir toplumda tarih nedir ne değildir meselesi üzerine düşünmek mühimdir. Hele ki tartışmaların yönünü hamaset belirliyorsa ve bu tartışmalarda manipülasyon eksik olmuyorsasöz konusu meseleleri düşünmek daha da önemlidir.
Tarihi yeniden düşünmek için tarih kuramına bakmamız elzemdir. Tabii bunları iyi-kötü gibi kategorilere müracaat etmeden düşünebiliriz. Zira belirli bir mesafeden bakmak, her daim geniş açıdan görme fırsatı sunar. Bu nedenle ilk olarak tarih yazımına yönelik araştırmalar yaparak başlayabiliriz. Tarih yazımı, tarihin; hangi gerekçelerle yazıldığı, gerçekliği ne ölçüde yansıttığı ya da tarihin geçmişte yaşanan gerçeklikleri aktarmak konusunda yetersiz mi kaldığı sorularına yanıt vermek noktasında faydalı olabilir. Elbette buna benzer birçok soru üzerine düşünmemize olanak tanıyabilir ve yeni sorular türetmemize yol açabilir. Mesela; Abdülhamid ve Atatürk tarihsel bağlamda niçin kıyaslanmaktadır? Bunları belirli tarihsel hatlar üzerinden niye karşı karşıya getirirler ve bir rekabet refleksi ile değerlendirirler?
Bu iki isim üzerinden beynimiz erircesine niçin iyiyi ve kötüyü ararız? Abdülhamid’in ve Atatürk’ün gündeminde olmayan meseleleri biz gündemimize niçin dahil ederiz ya da onların gündeminde olan meseleler bizim gündemimizde olmasının zorunluluğu nereden kaynaklanır? Sorduğumuz bu sorulara yanıt bulmak için tarih felsefesi, tarih yazımı ve buna yönelik kuramsal kitaplar okumak iyi fırsat olabilir. Bu noktada yakın zamanda Dr. Emre Elmas çevirisi ile Yeni İnsan Yayınevi’nden yayınlanan ve editörlüğünü Alun Munslow’un yaptığı “Geçmişi Yaratmak: Tarihi Yazmak ve Yeniden Düşünmek” kitabını önerebilirim. Mevcut kitap şu: “Neden tarih hakkında düşünmekte ve bu şekilde tarih yazmaktasınız?” soruya karşılık on beş farklı tarihçinin verdiği yanıtlardan oluşur.
Alun Munslow’un editörlüğünde yayınlanan bu kitap farklı konularda araştırmalar yapan ve farklı araştırma alanlarını da işe dahil eden güçlü isimlerin fikirlerini bir arada, derli toplu görmemize olanak tanımaktadır. Kitapta öne çıkan ve üzerine düşünülmeye değer olan en önemli tez “tarih yapmanın” bir tür yazarlık faaliyeti olduğudur. Hatta kitap bu iddialı iki kelimelik ifade etrafında örülmüş diyebiliriz. Aynı zamanda kitabın ön plana çıkardığı mesele tarih metinlerinin oluşumunda belirleyici faktörün geçmiş olmadığı bunun aksine tercihlerimiz olduğudur. Yani tarih kitaplarında ya da metinlerinde anlatılan hikâyeler geçmişin muadili değildirler.Mesela önünde iki farklı belge bulunan ve birini tercih edip araştırmasını yürüten tarihçi hayal edelim. Araştırma metnini tercih ettiği belgeye göre inşa edecek ve buna göre bir geçmiş algısı oluşturacak. Belki diğer belge tercih edilenin aksini iddia etmekteydi. Bu durumda geçmişe dair anlatılan hikâye ve yaratılan gerçeklik etkisi tarihçinin tercihleri tarafından belirlenmiş oluyor.
Peki bu tercihi belirleyen unsur ya da unsurlar ne olabilir? Bunlar belirli etik, ideolojik, sosyal ve makamsal etkiler sonucunda oluşan tercihlerin ürünleridir. Aynı zamanda belirli yöntemlerle anlatı formuna sokularak kayıt altına alınan hikâyeler bağlamından kopartılır ve orada gerçek hikâyenin kendisi yok olur. Tam bu kısımda çevirmen Dr. Emre Elmas’ın tarihe yönelik söylediği veciz ifadesiyle anlatımızı kuvvetlendirebiliriz: “Ayak izinde ayak yoktur. Tarih kitaplarında da geçmiş yoktur.” Elbette ayağın bastığı yerdeki izi anlatabilir, tasvir edebiliriz; ancak tekrardan aynı ayak izini ilk haline benzer şekilde yapamayız. Zihnimizdeki birtakım imgeler eşliğinde bunu anlatmaya ve anlamaya çalışırız.
Diğer taraftan çeviri kitabın en kışkırtıcı yönü çağdaş düşüncelerin ve yönelimlerin geniş bir yelpazesini içermesi ve geçmiş zamanla ilgili kalıplaşmış fikirlerin dışında alternatif düşüncelerle zengin bir alan açmasıdır. Bununla birlikte tarih üzerine söylenen kalıplaşmış, sabit ve monoton fikirleri yerinden etmesi bakımından kitabın sarsıcı bir eğilimi olduğunu söylemek pek mümkündür. Özellikle Türkiye’de tarihçiliğin ağır adımları düşünüldüğünde mevcut kitap oldukça yenilikçi bir karaktere sahiptir.
“Tarihten önce tarihçiye bakalım” vecizi yukarıdaki tartıştığımız meseleler gündeme geldiğinde her daim karşılaşabileceğimiz bir motto halini almıştır; ancak artık tarihçiden önce biraz da olsa teoriye bakalım diyebiliriz. Bunun için Alun Munslow’un dilimize kazandırılan “Geçmişi Yaratmak: Tarihi Yazmak ve Yeniden Düşünmek” isimli kitabını hararetle önerebiliriz.
Son olarak kültür dünyamıza yönelik katkılarından dolayı çevirmen Dr. Emre Elmas’a ve Yeni İnsan Yayınevi’ne teşekkürlerimizi sunarız.