Gençken öleceğine inanmayan, ölümü zaman geçtikçe hep ufukta gören bıçkın bir delikanlıyken dinlemiştim ilk kez Cahit Sıtkı’nın o muazzam eserini; Yaş Otuz Beş.

Bıyıkları yeni terlemiş lise çağında o yaşlarda öleceğine katiyen inanmayan, ölümü zaman geçsede hep ufukta gören bıçkın bir delikanlıyken dinlemiştim ilk kez Cahit Sıtkı’nın o muazzam şiirini; Yaş Otuz Beş. Boynunda fuları Fransız romanlarından çıkıp gelmiş havasıyla edebiyat aşığı Şafak hocamın o harika sesinden.

Tonlamalarını vurgulamalarını hala zihnimin içinde duyar, sesinden hala o şiiri dinlerim. ‘’O musalla taşında’’ dediğinde sanki üzerine uzanıp bütün soğukluğunu hissetmiştim o taşın. Bugün sevdiğim tanıdığım insanlar acaba o gün o taşın başında olacaklar mıydı ben yatarken? Yoksa ben mi onların başında bekleyecektim? Çoğuyla yollarımız mı ayrılacaktı yoksa bir bir? Uzun yıllar, bir sis gibi çökecek miydi yaşanmışlıklarımıza? Yorgun mu düşecekti dostluklar yıllara? İlk aşklarımızın utangaçlıkları hayal mi olacaktı?

Üfleyip üzerindeki tozlara, geçmiş denen kitabın sayfalarını açıp anımsıyorum kokusu burnumda tüten o yılları. Sevginin, arkadaşlığın, dostluğun, düşmanlığın, kızmanın, nefretin her duygunun sahiden yaşandığı o yılları. Biz mi daha temizdik o zamanlar mı daha temizdi bilmiyorum ama işte rüzgar kanatlı atlılar gibi geçti yıllar. Şimdi otuz üç yaşında Dante gibi ortasında ömrün, aynalar karşısında mor halkalı gözlerimle düşmanca bakıyoruz birbirimize.

Yaşım günlerden tepeleri ağır ağır tırmanmaya devam ederken daha çok yoruluyorum elbet yaş aldıkça, yaşlandıkça, ama bu yükseliş yüksekliğin manzarasını ayaklarımın altına seriyor, hayatımın manzarası daha berrak daha güzel görünüyor. Eski resimlerime benzemiyorum artık. Otuz üç yaşındayım ve o şiiri tekrar dinliyorum.

O şiirle oturdum şairlerin sofrasına, o hocamla öğrendim yüzmeyi şiirin deryalarında. Dershanenin soğuk rutubetli havasından çekip alırdı ruhumuzu, edebiyat derslerimiz. Romandan şiire, şiirden anılara, anılardan mektuplara bir dünyadan diğerine kanatlanır dururduk sesinin rüzgarında. Cahitler, Edipler, Turgutlar, Nazımlar, Yahyalar, İsmetler ve nicelerinin kapısını çalar, alemlerini ziyaret ederdik.

O gün bugündür şiirle yatıp şiirle kalkarım. Üzülürsem şiir dinlerim, mutluysam şiir dinlerim, umutlanırım şiir dinlerim, canım sıkılır şiir dinlerim, yorulurum şiir dinlerim, dinlenmek isterim yine şiir dinlerim.

Ruhumu doygunluğuna ulaştırır şiir ve daha büyük bir açlığı da başlatır kalbimde.