MELİSA GÜLBAŞ / APOSTO

Artan oranda kadın ve kız çocuğu, vahşet hisleriyle işlenen cinayetler, sokak ortasında tecavüz girişimleri, çocuklara yönelik tehditler, internet üzerinden işlenen suçlar ve tüm bunların cezasız kalacağına yönelik yaygın kanı nedeniyle travma tepkileri gösteriyor, anksiyete ve depresyon belirtileriyle yaşıyor; risklerden korunma içgüdüsüyle kendi hareketlerini sınırlandırıyor. 

Tüm bunlar işsizlik, ekonomik sorunlar, deprem felaketinin devam eden etkileri gibi problemlerle birleşerek Türkiye'nin ruh sağlığı haritasının alarm verici seviyede bozulmasına yol açıyor.

10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü'nde "Türkiye’nin ruh sağlığı ne durumda?" sorusunu ve yakın zamanda yaşanan şiddet olaylarının toplum psikolojisini nasıl etkilediğini, uzman psikologlarla görüştük.

Türkiye'de 100 kişiden 38'i psikolojik bir sorunla yaşıyor

Ipsos'un hazırladığı Ruh Sağlığı Raporu 2024'e göre, Türkiye'de ruhsal bir hastalıktan muzdarip olanların oranı %38. Rapora göre, bir önceki yılla karşılaştırıldığında 2024'te çoğu ülkede durum daha da kötüleşti. 

Fransa, İrlanda ve Meksika'da psikiyatrik hastalığı olan kişilerin oranı %6-7 oranında arttı. Türkiye'de ise bu artış %8'e ulaştı

En sık dile getirilen rahatsızlıklar ise katılımcıların %22'sinin muzdarip olduğu depresyon ve yine %22'sini etkileyen fobiler veya travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) gibi anksiyete bozuklukları.

Buna rağmen, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’de ruh sağlığı alanında çalışanların sayısı, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölgesi ülkelerinin çok altında. Sağlık alanında istihdam edilen psikolog, sosyal hizmetler çalışanı ve hemşire sayıları yetersiz. Sağlık Bakanlığı’nın, 2011-2023 yılları arasında ruh sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi amacıyla hazırladığı Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı’na göre, dünyada 100 bin nüfusa düşen ruh sağlığı çalışanı sayısı ortalama 9. 

100 bin nüfusa düşen ruh sağlığı çalışanı sayısı 43,5 ile Avrupa Bölgesi’nde zirveye ulaşırken Türkiye’de ise 16,33.

Şiddet ve istismar vakaları artıyor mu?

Türkiye'de çocuğa şiddete ilişkin resmî veriler cinsel istismarla sınırlı. TÜİK verilerine göre geçen yıl cinsel istismara maruz kalan olan yaklaşık 29 bin çocuğun %85'inden fazlasında mağdur, kız çocuklarıydı. Adalet Bakanlığı verilerine göreyse Türkiye genelinde başsavcılıkların çocukların cinsel istismarına ilişkin açtığı dosya sayısı 2015-2023 arasında yaklaşık iki katına çıktı. 2023'te yürütülen 66 binden fazla soruşturmanın her birinde en az bir çocuk mağdurdu.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun basına yansıyan haberlerden derlediği verilere göre, 2024’ün ilk altı ayında en az 14 kız çocuğu ve 205 kadın erkekler tarafından katledildi.

Öte yandan: Adalet Bakanlığı'nın Nisan 2024'te yayınladığı "Adalet İstatistikleri 2023" raporuna göre ise, "çocukların cinsel istismarı" iddiası ile 2023’te 40.713 yeni dosya açıldı, bu dosyalarda 36 bin 275 şüpheli yer aldı. 2015-2023 yılları arasında "çocukların cinsel istismarı" suçuna ilişkin açılan dosya endeksi ise %94 arttı. Dosya endeksinin 2015’ten itibaren 100 olarak kabul edildiği raporda, 2023'teki endeks sekiz yılda 194'e yükseldi.

Peki, Türkiye’de yaşanan tüm bu çocuk istismarı haberleri toplumun ve çocukların ruh sağlığını nasıl etkiliyor? Tüm bu olaylar, bozulan ruh sağlığımızın göstergeleri mi? İstismar vakalarının önüne geçmek için ne yapılmalı? Çocuk istismarının ortaya çıkmasında nasıl bir toplumsal farkındalığa ihtiyaç var?

Sıklıkla karşılaşılan şiddet olayları toplumda normalleşmeye yol açabiliyor

Aposto’ya konuşan Uzman Klinik Psikolog Büşra Hayırlı Hanay, sıklıkla karşılaşılan istismar olaylarının toplumda bu sorunun normal görülmesine yol açabileceği uyarısında bulunarak, “Bu durum, istismarın ciddiyetini azaltır ve insanların konuyu görmezden gelmesine, gündemden düşürmesine neden olabilir” diyor.

Hanay’a göre çocuklar, istismar haberlerini duyduklarında yaşadıkları korkuyu paylaşmaktan çekinip kendilerini daha yalnız ve korunmasız hissediyor. Ayrıca istismar haberleri, geçmişte benzer deneyimler yaşamış bireylerin yeniden travmatize olmasına neden olabiliyor:

“İstismar olaylarına tanık olan veya bu haberleri sürekli olarak duyan kişilerde anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi ruh sağlığı sorunları ortaya çıkabiliyor. Ancak olumsuz etkilerine rağmen, bazı durumlarda bu haberler toplumsal duyarlılığı artırabiliyor. İnsanlar, istismara karşı daha fazla farkındalık geliştirip harekete geçme isteği duyabiliyor.”

Çocuk istismarları genellikle tanıdıklar tarafından yapılıyor

Her çocuğun güvenli bir ortamda büyümeyi hak ettiğini söyleyen Hanay, istismar vakalarının sadece bireylerin yaşamlarını değil, toplumun geleceğini de tehdit eden travmalara yol açtığını ifade ediyor:

“İstismar, görünmeyen yaralar bırakır ve bu yaraların iyileşmesi, toplumsal bir duyarlılık ve dayanışma gerektirir. Farkındalık yaratmak, eğitim vermek ve etkili destek mekanizmaları oluşturmak, bu karanlık tabloyu aydınlatmanın anahtarıdır. Çocuklar sadece bizim geleceğimiz değil, aynı zamanda toplumun vicdanıdır. Çocukların sesi olmak, hepimizin sesini güçlendirir.”

Ressam Fahrelnissa Zeid kimdir? Ressam Fahrelnissa Zeid kimdir?

Hanay’a göre, çocuk istismarı, genellikle aile üyeleri ve akrabalar gibi tanıdık kişiler tarafından yapılıyor. Aile içindeki istismar durumlarının asla gizlenmemesi gerektiğini belirten Hanay, “Mutlaka bildirilmelidir. Destek ve yardım almak durumu iyileştirebilir” diyor.

İstismar vakaları hakkında konuşma konusunda toplumda var olan tabuların yıkılması gerektiğini belirten Hanay, bunun çocuk istismarıyla mücadelede önemli olduğunu vurguluyor:

“Çocuklar, hissettikleri korkuları ve deneyimleri paylaşabilecekleri bir ortamda büyümeli. İstismar mağdurlarının yaşadığı sorunlar hakkında duyarlılık artırılmalı, mağdurlara destek olunmalı. İstismar ile mücadelede yasal düzenlemelerin etkin bir şekilde uygulanması da çok önemli. Çocuklara, kendi sınırlarını korumaları ve ‘hayır’ demeyi öğrenmeleri konusunda eğitim verilmesi özellikle mahremiyet eğitiminin ve cinsel eğitimin verilmesi, çocukların istismardan korunmasında önemli bir paya sahip.”

İstismarcı, dayanışmasız ve tepkisiz bir topluluk görmek ister

Uzman Psikolog Serhat Özmen ise, çocuk istismarının ortaya çıkmasında toplumsal farkındalığın önemini Aposto’ya şu sözlerle anlattı:

“Çocuk istismarı meselesi durmadan konuşulup, tartışılıp, sürekli olarak sıcak tutulması gereken bir konu olmalı. Taciz karşıtlığı, kısıtlı psikopolitik stilleri aşıp, toplumsal alanlarda bir duyarlılık ve beden politikası hâline getirilmeli.”

Özmen’e göre, çocuk istismarı ve şiddet konusunda Türkiye’de iki büyük kitle mevcut:

“Çocuk istismar ve ihmalleri hakkında bilgilenmiş ve tepkisini ortaya koyan bir kitle varken, çocuk istismarını hâlâ geleneksel kodlarla örtbas etmek isteyen bir kitle de mevcut. İkinci grup, hafife alınmayacak kadar inatçı bir kitle.”

Özmen; çocuk hakları, insan hakları ve kadın hakları gibi konularda çok daha yüksek performans gösterilmesi gerektiğini belirtti: 

“Kurumlar, bağımsız dernekler ve sivil politikalar yasaya katılmanın yollarıdır. Bu yolları denemekten bir adım geri durmamalıyız. Ülke bazında suçluyu ve suçu tasvir eden yasaların önemini bilip, yeni yasalar için ciddi bir dayanışmayı körüklememiz gerekiyor. 

Toplumsal tepkilere hukuki reflekslerimizi de katmak durumundayız. Nihayetinde unutmamak gerek ki istismarcının görmek istediği tablo, dayanışmasız ve tepkisiz bir topluluktur.”

Kaynak: Aposto - Melisa Gülbaş