Konserleri sırasında Fas'tan Irak'a kadar Arap sokaklarının ıssızlaştığı, kimine göre  “Şark’ın Yıldızı”, kimine göre “Mısır’ın dördüncü piramidi” Ümmü Gülsüm.

Onu dinleyenler hep aynı şeyi söylüyordu: “Şarkılarında, hayatımızın ta kendisi var.” 

Ümmü Gülsüm asıl adı Fâtıma İbrahim Beltacî, Dakhaliye eyaletinin Sinbillaveyn yerleşimi yakınlarındaki Tamay Zahayra köyünde fakir bir imamın çocuğuydu. Doğduğu dönemde Mısır'da doğum kaydı yapılmadığı için tam olarak ne zaman doğduğu bile bilinmiyor.

1910'lu yıllardan itibaren babasıyla Nil'in kenarındaki düğünlerde başlayan kariyeri 1973'te bitene kadar Arap dünyasında devlet başkanlarından, hatta savaşlardan bile, daha fazla Arap kamuoyunun gündemini meşgul etti.

 

Yaklaşık 300 şarkısının tamamı şaheser olarak kabul edildi ve konserleri birçok Arap ülkesinde mütemadiyen radyodan canlı yayımlandı. 

Ortadoğu'nun hemen her köşesinde Ümmü Gülsüm'ün sesini duymak günlük hayatın rutin bir parçasıydı. 

Denilebilir ki onun sesinin ünü firavunların dahi önüne geçmeyi başarmıştı.

*Ümmü Gülsüm ve Feiruz

Perşembe akşamları Ümmü Gülsüm'ün konserleri olması sebebiyle savaş ilanı alınmaz, askeri darbeler yapılmaz ve önemli kararlar verilmezdi.

Ümmü Gülsüm, Mısır Kraliyet yönetiminin yakın ilgi gösterdiği ve el üstünde tuttuğu bir isim olmuştu. 23 Temmuz 1952’de Hür Subaylar cuntası Kral Fârûk’u devirerek Mısır’da cumhuriyet yönetimini başlattıktan sonra, Ümmü Gülsüm de “yasaklı isimler” listesine alındı. “Suçu” eski rejim mensuplarının kendisine olan sevgisiydi. Cuntanın beyin takımından Cemal Abdunnâsır, bu duruma hızlıca müdahale etti ve Ümmü Gülsüm’ün yasağını kaldırdı. Kendisi de sıkı bir Ümmü Gülsüm hayranı olan Abdunnâsır’ın, arkadaşlarına “Mısır halkını bize düşman mı edeceksiniz?” diye çıkıştığı söylenir.

Ümmü Gülsüm, hayatının sonraki dönemlerinde Cemal Abdunnâsır ve ardılı Enver Sedat tarafından sürekli taltif edildi. Konserleri devlet radyo ve televizyonlarından yayınlandı, Mısır yönetimi bu konserlere tam kadro katıldı. Ümmü Gülsüm de bu ilgiyi elbette karşılıksız bırakmadı. Mısır ordusu yararına konserler verdi. 1967’de İsrail karşısında alınan yenilginin ardından, Ümmü Gülsüm, Arap dünyasının neredeyse bütün ülkelerini kapsayan bir turneye çıktı, elde edilen milyonlarca doları yine orduya bağışladı. Abdunnâsır’ın “Arap milliyetçiliğinin bayraktarı” unvanının derin yara aldığı hezimetten sonra, Ümmü Gülsüm’ün bizzat sahaya inişi hem Abdunnâsır’ın hem de Mısır’ın itibarını onarmak anlamına geliyordu.

Sinema salonlarının parlaklığı kısması tekrar gündem oldu Sinema salonlarının parlaklığı kısması tekrar gündem oldu

Aynı yılın sonuna doğru, 14 Kasım 1967 gecesi, Fransa’nın başkenti Paris’teki ünlü Olympia salonunda verdiği konser ise, Ümmü Gülsüm’ün Arap dünyası dışındaki tek müzik performansı olarak kayıtlara geçti.

SESİ GİBİ COŞKULU UĞURLANDI...

Ardından, yalnızca devlet başkanları için uygulanan protokole geçilerek, Kur’ân-ı Kerîm yayını başlatıldı. Ümmü Gülsüm’ün iki gün sonraki cenaze töreni ise, dört milyondan fazla insanın Şark’ın Yıldızı’na veda etmek için Kahire sokaklarını doldurduğu bir mahşer kalabalığı eşliğinde gerçekleşecekti. Dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat da şahsen cenazeye katılmak istemiş, ancak cumhurbaşkanlığı koruma müdürlüğü “Bu izdihamda güvenliğinizi sağlayamayız” deyince, Sedat vazgeçmişti.

Tüm bu ışıklı hayatın arka planında ise, yalnız bir insan vardı. 1954’te Dr. Hasan Seyyid Hafnâvî ile kâğıt üzerinde evlenen Ümmü Gülsüm, ölümüne kadar resmen “evli” kalmıştı. Ancak hal-i hazırda zaten evli ve üç çocuklu olan Hafnâvî ile ilişkisi karı-kocalık münasebeti şeklinde değil, yakınında sürekli bir doktor bulundurabilmek içindi. Ümmü Gülsüm de Hasan Seyyid Hafnâvî de bu “evlilik” hakkında ölümlerine kadar hiç konuşmadılar. Sırf bu yüzden, “Ümmü Gülsüm’ün evlilik hayatı” günümüzde de magazin basınında haber olmaya devam ediyor.

ESERLERİYLE ÖLÜMSÜZLÜĞÜ YAKALADI

Ve elbette, “Ente Umrî” (güfte: Ahmed Şefîk Kâmil, beste: Muhammed Abdulvehhâb), “Emel Hayâtî” (güfte: Şefîk Kâmil, beste: Muhammed Abdulvehhâb), “Sellev Kalbî” (güfte: Ahmed Şevkî, beste: Riyâd Sunbâtî), “Nîl” (güfte: Ahmed Şevkî, beste: Riyâd Sunbâtî), “Atlâl” (güfte: İbrahim Nâcî, beste: Riyâd Sunbâtî), “Elf Leyle ve Leyle” (güfte: Mursî Cemîl Azîz, beste: Belîğ Hamdî), “En Fi’ntizârik” (güfte: Bayram Tûnusî, beste: Zekeriyyâ Ahmed), “El Hubb Kulluh” (güfte: Ahmed Şefîk Kâmil, beste: Belîğ Hamdî) gibi birçok şarkı, hâlâ ilk günkü heyecanla dinleniyor, dilden dile söyleniyor.

Editör: TE Bilisim