İNCELEME: Emre Elmas, Fatih Belgi, Furkan Aşkın

Bu sene Cannes Film Festivali'nde prömiyerini yapan Nuri Bilge Ceylan'ın son filmi Kuru Otlar Üstüne ülkemizde yayınlandıktan sonra sinemaseverler arasında birçok tartışmayı da beraberinde getirdi.

Film, yılın yarısında üzeri karla kaplı bir yerleşim biriminde görev yapan üç öğretmeni merkeze alıp buradan hareketle kendi sinematografisinde alıştığımız bir durum sineması örneğini bizlere sunuyor. Durağan bir şekilde ilerleyen filmde birtakım simgelerin yer aldığını görmekteyiz. Bu filmde görünenin ötesindeki anlamlar ya da yorum yapmamıza olanak tanıyan detaylar incelikle işleniyor. Son derece sıradan ve anlamsız gibi görünen detaylar yine bu filmde derinlik kazanıyor.

Nuri Bilge Ceylan sinemasını bir durum sineması olarak nitelendirmek, sıradan ve anlamsız görünen detaylarla sinemanın derinlik kazanması ve son derece durağan görünen kesitlerin bizlerde oluşturduğu soru işaretleriyle ilgilidir. Tabii ki Nuri Bilge Ceylan sinemasını bir durum sineması olarak nitelendirmek akıllara, “ondan yaşamayı öğrendim" diyerek bahsettiği Çehov'u da getiriyor.

GÜNAH KEÇİSİ SAMET!!

Filmin ana karakteri Samet, aslında NBC sinemasında benzerlerini defalarca gördüğümüz figürlere bir yenisi olarak ekleniyor. Bu noktada Samet karakteriyle özdeşleşen yorumlardan biri nihilist bir karakter olduğu yönünde ancak buradaki nihilizm biraz da belirli ideolojik konumlar açısından bir nihilizm. Şöyle ki; yaşama ve bireye inanan, yaşamın sadece bir kez olmasıyla çok ama çok değerli olduğuna inanan birisi nasıl nihilist olabilir?

Bu durum Samet’in nihilizmi değil, biraz da onu okuyan biz izleyicinin neyin nihilist neyin nihilist olmadığı fikrinde karar kılmamıza olanak tanıyan perspektiflerimizle ilgili.

Film yayınlandığından beri Samet karakteri üzerinden dönen tartışmalar ise ülkemizde bir sanat eseriyle onu izleyenlerin arasında kurduğu bağın ne kadar sakıncalı olduğunu bizlere gösterir nitelikte. Samet karakteri adeta bir günah keçisini anımsatırcasına tüm kötü sıfatların taşıyıcısı olmuş, kendi çarmıhını sırtında taşır pozisyona gelmiş durumda. Belki de yönetmen bizlere, "aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!" şeklinde fısıldamış olmalı ki film üzerine kaleme alınan yazıların birçoğunda tüm taşlar Samet’in üzerine fırlatıldı ya da bu yazıları kaleme alanlar "söyledim ve ruhumu kurtardım" sözünü anımsatırcasına işin içinden çıktı.

Ancak bu yazının temel iddiası, Samet karakterinin Türkiye’nin ya da insanın güçlü bir simgesel aktarımı olarak yorumlanmaya son derece uygun olduğu yönündedir. Zira Samet etrafında örülen "iki yüzlülük, siniklik, sürü psikolojisi" gibi birçok olumsuzlamalar diğer oyuncularda da gördüğümüz detaylar; ancak nedense Samet bir deşarj nesnesine dönüşerek tüm olumsuzlamaların ana karakterine dönüşüverdi. Filmde hiç kimse ideal doğruluk ve ahlak ilkelerini taşımıyor. Ne Kenan ne müdür ne Tolga ne Firdevs ne de Nuray tam anlamıyla ideal. Tıpkı yönetmenin kendi dünyası gibi.

YA İNSAN BU İSE?

Söz konusu filmde soru işaretleri olan birçok detayın varlığı, yorum yelpazesini son derece geniş kılıyor. Söz gelimi Samet’in performans hapı mı kullandığı, kıza karşı sapkınca bir duygu mu beslediği gibi birtakım sorular etrafında dönen tartışmalar ve bu okuma biçimleri izleyicilerin fantezi dünyasıyla yakından ilgili. Çünkü bu sahneler bolca soru işaretleri içeriyor.

Mesela yönetmen o hapın ne hapı olduğunu bize net bir şekilde göstermiş değil ya da Sevim ile Samet arasındaki ilişkinin boyutunu açık bir şekilde sunmuş da değil. Ayrıca bu ifadelerimiz Samet’i kotarmak şeklinde de düşünülmemeli, aksine filmde Samet gibilerin bolca yer aldığını ve bu karakterlerin toplumu oluşturan farklı değerlerden ve kesimlerden insanların sembolü niteliğinde olduğunu hatırlatmalı.

Nuray’ın farklı bir ideolojik grubu; Kenan’ın farklı değer yargıları; müdürün diğer bir grubu temsil etmesi ancak tüm bu farklılıkların "iki yüzlülük, siniklik, sürü psikolojisi" noktasında buluşuyor olması, Türkiye’nin simgesel çağrışımı olarak düşünülebilir.

Yönetmen bu noktada her birimizi eleştiriyor olamaz mı? İdealize edilmiş bir insan tasarımı üzerinden Samet’in yerilmesi; bize denk düşen ideolojik figürlerin yüceltilmesi esasında insanın insana yabancılaşmasının da bir hikâyesini sunuyor.

Yönetmenin bize gösterdiği gibi ya insan bu ise?

ORTAK AKIL MI? BİREYSELLİK Mİ? BİREYSELLİĞİN YOK EDİLİŞİ Mİ?

Elbette mevcut filmi yalnızca karakterlerin davranışlarıyla ele almak ya da farklı şekillerde kuşatmak pek olanaklı değil. Zira o kadar çok detay var ki her biri için ayrı parantez açmak gerekiyor. Ancak biz burada bir kısmına değinmekle yetineceğiz.

Biraz spoiler vereceğiz ama başka türlü de anlatmak kolay olmuyor. Örneğin önemli detaylardan bir diğeri de okul müdürünün ansızın Samet hocanın dersine girip öğrencileri sorgusuz sualsiz hizaya dizerek arama yapacağız demesi.

Sevim’in mektubuyla ilgili öğretmeniyle yaşadığı diyalog son derece önemli. Okul adeta mektup yazmanın, ayna bulundurmanın suç olduğu bir olay mahalline dönüşüveriyor. Sevim’in mektubun özel olduğunu vurgulamasına karşın öğretmenin mealen burada ne özeli, özel yok demesi eğitimin disipline edici, düzenleyici ve bireyselliği yok edici yönü çarpıcı şekilde sahneleniyor. Son derece pozitif içeriklere sahip olan eğitim kurumunun bireyselliği eriten ve o bireyin öznel yaşamına alan açmayan tarafı Nuray ile Samet hocanın tartıştığı sahneyle birlikte düşünüldüğünde daha anlamlı oluyor. Zira ortak akla uygun bir tutumun önemine vurgu yapan Nuray hocaya karşın Samet hocanın bireyci yaklaşımı okul sahnesiyle aktarılıyor.

Filmin en akılda kalan sahnelerinden birisi ise kuşkusuz karakterin filmden dışarı çıktığı sahneydi. NBC, Adana Film Festivali’ndeki söyleşisinde duygusal yoğunluğu fazla olan yemek sahnesinden sonra bunu koymasının, izleyicilerin filmle özdeşlik kurmasını engelleyerek bunun bir film olmasının altını çizmek maksatlı olduğundan bahsetmişti.

Bununla beraber birçok sebebinin de oluğunu ve filmdeki bu sahneyi de çok sevdiğini söyledi. Yine bu sahne karakterin bulunduğu çevreye, etrafında dönen tartışmalara olan yabancılaşması ve kendisini sanki bir film setinde rolünün bitmesini bekleyen biri gibi gördüğü şeklinde de yorumlanabilir. Bu okuma biçimlerinin yanı sıra sahnenin bir olmamışlık havası da bulunuyor. Bunun sebebi ise bu sahne yönetmenin alışık olduğumuz sinema dilinde bir noktaya konumlanamaması ile ilgili. Aykırı durmasının yanı sıra sadece bir an görüp ne öncesinde ne sonrasında buna işaret eden bir vurgunun olmaması filmin ortasında havada asılı duran bir yere bağlanamayan bir senaryo hamlesi gibi bir hisse kapılmamıza sebep oluyor.

CEYLAN’IN EN POLİTİK FİLMİ

NBC’nin filmolojisine baktığımızda alışık olmadığımız bir dil görüyoruz. Filmin bu kadar açık siyasal vurgularla işlenmiş olması Ceylan’a yöneltilen "politik değilsiniz" eleştirilerine bir yanıt niteliğinde olduğu düşünülebilir. Zira genel olarak Ceylan’ın diğer filmlerine baktığımızda siyasal meselelere bu denli değinen filmin “Kuru Otlar Üstüne” olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum yönetmen adına bir geri adım olsa da politik olanın gösterimi de durum sinemasına gayet uygun. Dolayısıyla burada politik olanın gösterimi, yine NBC’nin sinema diline yedirilmiş, oldukça metaforik ve çoğulcudur. Doğuda karlarla kaplı bir coğrafyada, silahların gölgesinde geçen hayatları konu edinen bir film olarak Kuru Otlar Üstüne’nin zaten politik bir bağlama sahip olmaması da beklenemezdi.

SAMET İLE SEVİM ARASINDAKİ İLİŞKİ NASIL OKUNABİLİR?

Birçok politik mesajın yanında en çok da öğretmen Samet ile öğrencisi Sevim arasındaki ilişki politik yönüyle göze çarpıyor. Sanki yönetmen, öğretmen ile öğrencisi arasındaki ilişki üzerinden devlet ile Kürtler arasındaki ilişkiyi temsil etmeyi istiyor ve Kürt meselesine yönelik kendi bakış açısını beyaz perdeye yansıtıyor.

Allah’ın 99 isminden olan ve etimolojik olarak "var olmak için kendisinden başka hiçbir varlığa ihtiyaç duymayan, zamandan mekândan münezzeh ve ebedi olan anlamına gelen" Samet isminin film özelinde mesajı, bir yerde devlet olabilir. Özelikle doğu toplumlarının siyaset felsefesine göz attığımızda Tanrının yeryüzündeki temsilcisi olan hükümdarın şahsında devletin var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadığı ve kendisini “devlet ebed müddet” formülüyle tanımladığı bir bağlamda devlet oldukça otoriter bir fail olarak karşımıza çıkmakta. Bu durum doğu toplumlarının devlet geleneğinin tarihsel örneği değil. Bir sürekliliği anımsatırcasına Türkiye Cumhuriyeti de kendisini ebed müddet bir sürede konumlamakta ve “cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır” sözünde de bu durum kendisini göstermekte.

Samet tıpkı tarihsel olarak devletin kendi taşrasıyla kurduğu ilişkiye benzer şekilde kendi öğrencileriyle ilişki kurmakta. Onları kendilerinden başka bir şeye yani eğitimli bireylere dönüştürmek isteyen Samet ile öğrencileri arasındaki ilişki ilk başlarda iyi. Bu ilişkilerin iyi olduğu öğrencilerin başında ise Sevim geliyor. Yalnız ne zaman ki Sevim’in mektubu, onun izni olmaksızın Samet tarafından okunuyor, o zaman Sevim ile Samet arasındaki ilişki bozuluyor; çünkü öğretmen mutlak otorite olarak Sevim’in bireyselliğine, düşünce ve duygularına değer vermemiş, böylelikle bir sınır ihlali gerçekleştirerek adeta onu yok saymış oluyor.

Mektubun okunması, Sevim’i birey olarak tanımamak, dolayısıyla onu bir yerde yok saymak anlamı taşımakta. Kuşkusuz yok sayma ve tanımama mevzusu, Kürt meselesi bağlamında en çok gündeme gelen meselelerin başında gelmekte. Film özelinde Sevim bu mutlak otoriteye karşı başkaldırıyor ve elindeki bütün imkânları kullanarak öğretmeni Samet’e saldırıyor. Sevim’in bu direnişi ve bunun getirdikleri, devlet ile Kürtler arasındaki meselenin boyutlarını da bir yerde kendi politik gerçekliğimiz adına ortaya koymakta.

PERSPEKTİF, OYUNUN BİZATİHİ KENDİSİDİR

Filmin sonlarına doğru Samet ile Sevim karşı karşıya gelmekte ve Samet, Sevim’e suçlu olduğunu itiraf ettirmeye çalışmakta. Tüm olanları bilmezden gelen Sevim ise kendi adına ortada üstlenecek bir suç olmadığını söyler gibi herhangi bir şeyi yüklenmeye yanaşmamakta, dolayısıyla meseleyi oldukça çözümsüz bir noktada bırakmakta.

Sevim açısından mesele oldukça nötr. Yalnız Samet açısından durum bu şekilde seyretmiyor. Meseleyi çözecek olan, buna son verecek olan fail Samet karakteri. Sevim’in varlığı, Samet’in Kuru Otlar Üzerine olan perspektifini değiştirecek önemde. Burada yönetmenin perspektif meselesini ortaya koyması oldukça önemli. Şeylerin varlığı ve düzeni, ancak bir perspektifin sağladıklarıyla gerçekleşebilir. Değişen bakışla birlikte şeyler, şeylerin düzeni ve anlamı da değişir. Dolayısıyla hem Samet ile Sevim arasındaki çatışmanın hem de Kürt meselesinin çözümü bu perspektif ve bu perspektifin getirdiği yeni anlam olmalıdır. Kendinde iyinin veya kendinde kötünün olmadığı bir yaşamda, iyi ve kötünün ötesinde ancak bir oyunla iyiyi ve kötüyü belirleyen bu perspektiftir. Bu, perspektif oyununun bizatihi kendisidir.

Nihayete erdirecek olursak, tıpkı Albert Camus’nun “İnsan için dünyayı anlamak, onu insana indirgeyerek kendi mührüyle damgalamaktır” ifadesinde vurguladığı gibi bizler de Kuru Otlar Üstüne filmini kendi mührümüzle damgaladığımızı bildirerek noktalandırabiliriz.

Editör: TE Bilisim